DEVLETİ KORUMAK

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

sudi12 Eylül öncesiydi, ülke sağcı ve solcu, devrimci ve ülkücü, Alevi ve Sünni diye ortadan karpuz gibi bölünmüştü. Her kentin kurtarılmış semtleri, mahalleleri ve sokakları vardı. Kurtarılmış bölgelere girenler öncelikle devriye görevi yapan gençler tarafından sorgulanır, aksi görüşteyse bir güzel marizlenirdi.
A politik kimse yok gibiydi. Bitaraf olan bir şekilde bertaraf oluyordu.
Yakın tarihte sizlerinde duyduğu bu söz İBDA-C’nin sloganıydı.
Yabancı ajanlar ülkenin her tarafında cirit atıyor, aslı astarı olmayan ama toplumu gaza getirecek yalanlarla provokasyonlar yapıyorlardı.
Üniversitelerden başlayan çatışma lise hatta ortaokul seviyesine kadar düşmüştü.
İşçiler, memurlar, öğretmenler hatta polisler bile Pol-Bir- Pol-Der diye bölünmüştü.
Devletin hiçbir otoritesi kalmamış, bir taraftan ağır ekonomik koşullar diğer taraftan yokluk ve terör milleti canından bezdirmişti.
Gazeteler, dergiler- şarkılar, türküler hatta sinemalar bile ideolojiye göre şekillenmişti. Koltuğunuzun altında taşıdığınız gazete sizin aynı zamanda hangi görüşte olduğunuzun bir tanıtım kartıydı.
Köyden şehre giden bir amca dayak yememek için çare arıyordu, şehir lisesinde okuyan gence sorar, genç “Amca senin gideceğin bölge milliyetçilerin elinde, ona göre bir gazete tak koltuğunun altına ve hiç korkma” der. Amca gazete satılan bir dükkân bulur ve başlar incelemeye, Hürriyet, tercüman, Günaydın derken Milliyet gazetesinde karar kılıp koltuğunun altına takar ve gerine gerine gider o bölgeye, sonrası malum.
Birçok kentte günlerce devam eden özünde Mezhep ama sağ sol meydan savaşları yaşandı. Bu çatışmaların fitilini ateşleyen yalanlar ise klasikti “Solcular Camiye bomba attı” ya da “Sağcılar Cemevi’ni yaktı” İrili ufaklı bir sürü parti vardı. İktidar ve muhalefet arasındaki sivri ve ayrıştırıcı dil, siyasi çıkar öncelikli politika halkı iç savaşın tam ortasına getirmişti.
Her gün onlarca genç ülkeyi kurtardığını düşünerek toprağa düşüyordu.
Aslında herkes vatan sevdalısıydı ama diğerine göre herkes vatan hainiydi.
Biri komünizme, diğeri faşizme geçit vermiyordu! Kandırılmıştık, gözlerimizin önüne perdeler çekilmişti, oraya yansıyan her filmi her dalga dümeni gerçek gibi izleyip gaza geliyorduk. Komünist- Faşist diye küfredip anlamını bilmeyen ne cengâverler gördüm ben. Aslında bir ülkede ‘gençliği böldüğünüz an savaşı kazanmış olursunuz’ çünkü kanları deli akıyordur. Devleti kurtarmak için yola çıkanlara gün geldi birileri devlet adına “Sen kimsin” diyerek öyle bir çöktü ki.
Sağcı, solcu öne çıkanlar birer birer toplandı, milletin peşinden koştuğu siyasi liderler evlerinden alındı.
Meydanları dolduran o kalabalıklar, her mitinge canı pahasına giden o partililerden kimse kalmamıştı.
Artık bu milletin bir tek efendisi vardı ‘Evren Paşa’ köy dolmuşlarından Kıbrıs fatihi Ecevit, Boğaz köprüsü mimarı Demirel posterleri gitmiş yerini ‘Milli Güvenlik Konseyi üyelerine’ bırakmıştı.
O dönem doğan çocuklara ‘Evren’ ismi veriliyor, adını beğenmeyen köyler Evrenköy ismini alıyordu.
Dün gibi hatırlıyorum “Sen devleti korudun- sen devlete karşıydın” demediler, bir sağdan bir soldan hassasiyetiyle astılar.
Siyasilerin burnu bile kanamamıştı.
Yasaklar kalktı kimi Başbakan, kimi Cumhurbaşkanı, kimi Bakan oldu tekrardan.
Olan gariban kandırılmış saf gençlere olmuştu.
Son günlerde elinde tüfek, belinde tabanca devleti kurtaracağını düşünerek siyasilerin oyununa gelenlere sesleniyorum.
Devletimiz kendisini koruyup kollayacak kadar güçlüdür, birilerinin gazına gelirseniz gün gelir bunun hesabını yine ‘devlet’ sorar size.
En iyisi sen işini yap kardeşim, çalış çabala para kazan, aileni çocuklarını adam gibi yaşat, vergini ver, askerliğini yap, suç işleme eğer devletin sana ihtiyacı olursa zaten çağırır…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Mahmutlar Haber, En Güncel Haberler, Son Dakika - MahmutlarPost ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!