PAPATYA GİBİSİN

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

sudiDoğaseverler ve sevdiğinin sevgisini papatya fallarına bağlayıp “sevecek sevmeyecek” diye fal tutanları kastetmiyorum.
Papatyalardan köşeyi dönenleri, “bu işadamı şu kadar verecek, diğeri bu kadar verecek” diyerek bir dönem ülkeyi sömürenlerden bahsediyorum.
Papatyalar; 1996 yıllarında başını Semra Özal’ın, çektiği üst düzey geliri olanların kurduğu bir vakıftı.
O dönemin seçkinleri tarafından kurulan ‘Türk Kadınını Güçlendirme Vakfının’ sembolüydü papatya. Semranım, papatyaya benzemek uğruna yaz kış beyaz giyer ve yanındakilerin de aynı özeni göstermelerine dikkat ederdi.
Başta Ankara’nın olmak üzere, İstanbul ve diğer kentlerimizdeki pahalı semtlerden tutulan vakıf bürolarının dekoru bile farklıydı. Eğer bugün kadına yönelik şiddet ‘sıfırlanmışsa’ bunu o dönemlerde bu vakfın yaptığı çalışmalara borçluyuz!!.
Çok güzel çalışmalara imza attılar!!. Kadınlarımızı güçlendirmek için ellerinden geleni her türlü çabayı gösterdiler. Hatta öyle başarılı oldular ki kurtaracak kadın kalmamış ve Semranım, Fatih Ürek’le ilgilenmeye başlamış havaalanlarında VİP salonunu kullanmasının önünü açmıştı. Tabiî ki o zamanlar bir takım gazeteciler ağzına geleni yazdı, çizdi ama kim takar.Kalite takılıyorlardı. Bu vakfa üye olmak Mason derneklerinde çay içmekten daha kolaydı.Tek şart giriş ödentisiydi. Çünkü oldukça yüksek tutulmuştu ki alt gelirde olanlar girip ‘düzeni bozmasınlar.’ Çoğunluğu ithalat ve ihracat işiyle uğraşan ensesi kalınların, müteahhit eşleri oluşturuyordu. Eski Sovyetlerdeki politbüro elemanları kadar imtiyazlıydılar. Bir kez papatya oldun mu artık önün açılmıştı. Bu arada hakkını teslim edelim Özal sayesinde ‘çağ atlamış’ bir Türkiye vardı. Dünyanın sayılı ekonomileri arasına girmiştik (Hep öyle oluyor da sonuç malum).
“Aman canım çalsalar da iş yapıyorlar.” sözünün siyasi edebiyatımıza girdiği o dönemlerde assolistin hem çalıp hem oynayanları makbuldü. Arada vitrin haberi olurlardı. Bir keresinde Mardin’de koruculuk yapan birkaç kişi öldürülmüştü. Papatyalar hemen oraya gittiler. Çocuklara şeker verdiler ama hiçbirisi ilgilenmedi. Sonra kadınlara uzattılar onlarda ağıtlarını bırakıp şekerleri almadılar. Neticede papatya resimli kâğıtlara sarılı şekerleri halkın üzerine atıp oradan uzaklaştılar. Yakınlarını kaybedenlerin şekerle imtihanı başarısız olmuştu.
Büyük bir ihaleye mi gireceksin?
Bastır bağışı gir listeye yoksa mümkün mü?
90 yıllarına kadar etkili olan papatyaları ise en çok kızdıran sanatçı Nilüfer’in şarkısıydı.
Cem Karaca, Aşık Mahsuni Şerif gibi birçok sanatçının yasağını kaldıran Anap iktidarı Nilüfer’in, şarkısına yasak getirdi.
“Geç canım geç bunlar boş şeyler
Hoş gelir insana boş şeyler
Aldatır papatyalar seni Çok üzülürsün sonunda.”
İktidara sahip olanların arka bahçesi gibidir bu tip vakıflar. Bu günlerde Bilal Beyin vakfı gündemde. Mantık aynı ama isim değişik. Biri kadınları kurtardı, diğeri gençleri kurtaracak! Hayırsever işadamlarının gönüllü bağışlarıyla ancak ayakta durabilen bu vakfa en son katkıyı Antalya Büyükşehir Belediyesi sağladı.
Akaydın döneminde belediye imkânlarıyla yapılan öğrenci yurdunu bağışlayarak gençlerimizin hizmetkârı vakfa bir nebze cansuyu oldu!
O yurt nasıl kullanılır, kimler faydalanır muamma?
Ama gerçek olan bir şey var ki ‘düzen’ değişse de ‘düzen’ değişmiyor.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Mahmutlar Haber, En Güncel Haberler, Son Dakika - MahmutlarPost ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!