SÜMSÜK OĞLANLAR

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir düşünceyi köşe yazısıyla okura aktarabilmek, o yazıyı kaleme alan kişinin eğitimi, bilgisi ve yeteneğiyle orantılanabilir. Türk basınında düşüncelerini çok çarpıcı cümlelerle, en kısa ve can alıcı şekilde ifade edenlerden biri Yılmaz Özdil’dir. Severek okurum Yılmaz Ağabey’i… Değişik olaylardan ve bağlantılardan yola çıkarak öyle bir vuruş yapar ki okurun sarsılmaması imkansız! Ben bu hafta size bir Sümsük Oğlan’dan söz edeceğim. Yılmaz Özdil Ağabey gibi bir yetenek olmadığım için, okuduklarınızdan sıkılmanızı anlayabilirim ama yazımı okumaya başlayıp da, ortasında bırakanlara valla kızarım!
Osmanlı’nın son iki yüzyılı Fransız Devrimi’nin ortaya çıkardığı fikirlerle boğuşmakla geçti. Osman Gazi’den, Kanuni’ye kadar fatihlerle, fetihlere koşan imparatorluk, Kanuni Dönemi’nde çöküşe doğru bir geçiş yaşamıştır. Sarı Selim’den, Vahdettin’e kadar da çöküşümüz… Osmanlı’ya en trajedik sahneyi Vahdettin yaşatmıştır. Ülkeden kaçmaya karar veren Sultan, kendisini sarayın iskelesinden almaya gelen, düşman ülkenin sandalına binerken, İngiliz subayına, “karılarımı size emanet ediyorum” demiş ve gitmiştir… Kaçarken kadınını, namusunu düşman ülkenin subayına emanet eden bir sultan…
Cumhuriyeti kuranlar ise batı medeniyetine imrenerek bakan, kendi alanlarında iyi yetişmiş, savaş meydanlarında tecrübe kazanmış askerlerdi. Uçsuz bucaksız imparatorluk arazisine kıyasla “bir avuç” diyebileceğimiz Anadolu coğrafyasında, yeni bir devlet kurdular! Askeri bir birliği yönetmekle, yoktan bir devlet kurup, kanunlar ihdas etmenin zorluğunu ve farklılığını okurun anlayışına bırakıyorum. Bu yüzden 1923 ile 1945 arası, deneme- yanılmalarla geçti. O dönemde Cumhuriyet Halk Partisi bütün toplumsal kesimleri içinde barındırıyordu. Yani Komünisti, faşisti, liberali ve muhafazakârı hepsi CHP’de… Bu durum çok partili döneme kadar bu şekilde devam etti. Çok partili dönemde büyük bir oy oranıyla başbakan olan Adnan Menderes, bir zamanlar CHP’nin parti müfettişiydi…
Demokrat Parti’nin iktidar yılları, iki kutuplu dünyada Türkiye’nin Komünist Demirperde ve NATO arasında sıkışıp-sıkıştırılıp bir seçime zorlandığı, ağır yıllardı… Ülke ve toplum olarak hala tarımda, sanayide, eğitimde aydınlanmada gerekli gelişmeyi sağlayamamıştık. Sonunda Menderes NATO’ya yüzünü döndü ve Türkiye Kore’ye asker gönderdi. Her ne kadar Demokrat Parti döneminde bir takım sosyal, ekonomik ve toplumsal ilerlemeler olmuşsa da; bazı aşırılıklar, tahrikler, kaşımalar ve meydan okumalar 27 Mayıs darbesini getirmiştir. Şimdi biliyoruz ki devirdikleri başbakanı, iki kabine arkadaşıyla asanları, hazırladıkları demokrat anayasa bile af ettirememiştir…
Yazıyı kısa tutabilmek için ana hatlarıyla geçiyorum. 27 Mayıs 1960 ile 12 Mart 1971 arasında geçen zaman diliminde komünizm korkusu ile devlette ve sivil toplum içinde karanlık örgütlenmelerin başladığı yıllardır. Bu yıllarda KGB ve CİA ülkemizde kendisine yakın kesimleri örgütleyerek, söylemde ve eylemde destek vererek geçirdi. 12 Mart’tan sonra ise, silahlar yavaş yavaş patlamaya başladı… Dünyanın iki dev gücü, milletimizin evlatlarını birbirine düşürerek, bizi birbirimizle savaştırarak hesaplaşıyorlardı. Ülkücüsü de, solcusu da davasına inanmıştı. Haklıydı! Sayısız genç, ömrünün baharında yok olup gitti. Bu durum 12 Eylül 1980’e kadar bu şekilde devam etti.
12 Eylül’ün İlahları güya eşitlik adına bir sağdan, bir soldan genci çıkardılar idam sehpalarına. Sorgu odalarında ölenlerin, faili meçhullere getirilenlerin tam sayısını kimse bilmiyor. Resmi olarak idam edilenler ve ömrünün en güzel yıllarını dört duvar arasında geçirmek zorunda kalanlar belli…
Cumhuriyeti kuranlar, ömürlerini savaş meydanlarında geçirmiş, yiğit gözü kara askerlerdi. Tavırlarını dosta düşmana meydan okurcasına ilan ettiler. 12 Eylül’den sonra bir tip türedi. İşte tüm bu boğuşmalar esnasında, başında takkesi, koltuğunun altında elif- ba kitabıyla, etliye sütlüye karışmayan kenarda bir Sümsük Oğlan peydah oldu. Sümsük Oğlan ki, ülkücü ya da devrimci ölürken, işkence görürken, ağızlarına torna vidalar sokularak sorgulanırken, tırnakları çekilirken, Filistin askılarında elektrik verilirken, darağaçlarında sallandırılırken, o sustu! Darbecilere uslu çocuk profili çizdi. Eh efendim “namazında niyazında” idi… Gençliği siyasetten uzak tutmak isteyen darbeciler için bulunmaz bir örnekti. Darbeci paşalar “yürü kulum” dedi bizim Sümsük Oğlan’a…
Gün geldi salya sümük ağlayarak, gün geldi “Allah, yallah” diyerek, gün geldi böcekler gibi karanlık dehlizlere kaçıp saklanarak Sümsük Oğlan hep yükseldi. İşte bu Sümsük Oğlan kopyalarının sağda solda kabadayı tavırları sizi aldatmasın! Korkutmasın! Bu naylon adamların şeceresi vatan, millet devlet diye yola çıkıp, bedel ödeyenlerin arşivinde kayıtlıdır. Bu sümsük oğlanların en yetkinleri, “benim aziz milletim “ diye başladıkları konuşmalarına, “bu ülke Kürtler, Çerkezler, Lazlar Abazalar, var” –sanki biz inkar ediyoruz da- diye devam ederken, en gerzekleri de internette cumhuriyet, Atatürk ve ordu düşmanlığı yapıyor.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Mahmutlar Haber, En Güncel Haberler, Son Dakika - MahmutlarPost ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!